05 Ağustos 2024 Pazartesi
Ecrimisil (Haksız İşgal Nedeniyle Tazminat) Davası
Anlamlı Gün ‘24 Kasım’
En düşük emekli maaşı 12 bin 500
Hayat Olimpiyatlarında Düşmeden Hedefe Doğru
Kanser hastalarına moral oldu: seramik atölyesinde umut ve dayanışma günü
Merhaba
Hepimizin bildiği üzere, bugünün piyasasında çeşitli mal ve hizmet alımları, nakit ihtiyacı çekildiğinde hesabını bilen kişiler için can simidi vazifesi görmektedir. Para sağlayıcıların kâr ettikleri, talep edicilerin ise ihtiyaçlarını giderdikleri bu sistemde, genel itibariyle karşılıklı bir çıkar durumundan bahsetmek yanlış olmayacaktır. Sisteme bu açıdan bakıldığında, dile kolay gelse de para dediğimiz olgunun alışverişi her zaman için her kesimde güven unsuruna dayalı soru işaretleri doğurmaktadır. Kredi sisteminin işleyişini ele aldığımızda, para sağlayıcılarını hayır kurumu, talep edicileri de müjdelenmiş insanlar gibi düşünmemek gerekir. Bankalar, doğal olarak, her elini kolunu sallayarak giren kişiye kredi vermemektedir. Kredi talep edicisinin önceki ödeme durumlarını, mal varlığını, cezai durumunu, borçluluğunu, gelir düzeyini; kısacası borcunu geri ödeyebilme güvenilirliğini ölçerek para sağlamaktadırlar. Bunun neticesinde ise borcun ödenme ya da gecikme durumuna göre kredi kullanıcılarına belirli bir puan oluşturmaktadır. Peki bireylerin parasal ihtiyaçları olabiliyorsa daha büyük çaplı oluşumların olamaz mı? Devletler ya da uluslararası şirketler de borçlanma içerisine girebilmektedir. Piyasalarda ise bunun olması ve belirli bir düzene oturtulması karşılığında oluşturulan kavramın adı CDS (Credit Default Swap) yani kredi temerrüt riskidir. Bu tabir için borcun sigortalanması demek yanlış olmayacaktır. CDS’e konu olan oluşumun borç ödeyememe riskinin piyasalarca satın alınarak yine bu riskin piyasaya dağıtılmış olduğu bu sistem, profesyonel yatırımcıların kararlarında büyük rol oynamaktadır. Büyük çaplı para sağlayıcı kuruluşlar, yatırım ve sigorta firmaları bu kavramı metalaştırarak hem yatırımcıların hem de para sağlayıcıların hizmetine sunmuşlar; kredi derecelendirme kuruluşları ise bu metanın çeşitli regresyonel hesaplama araçları ile ölçülebilmesine olanak sağlamışlardır. Bir örnek ile açıklayacak olursak, diyelim ki bir ülke borçlanma içerisine girdi ve bu girmiş olduğu borcun ödeme tarihini üç ay sonrasına belirledi; fakat günü geldiğinde bu borcu ödemeyerek temerrüde düştü. Bu durumda, bu ülke bu borcu ödemese dahi, CDS kontratı sağlayıcı olan kuruluş bu borcu ödemekle yükümlüdür. Bir kurum, kuruluş ya da ülkelerin CDS priminin yüksek olması, borçlarını ödeme konusunda kötü olduklarını ve yatırımcıların aldıkları riskin yüksekliğini; düşük olması ise borç ödemeleri konusunda iyi ve yatırımcıların aldıkları riskin düşüklüğünü ifade etmektedir.
Değerli okurlar yeniden merhaba,
Uzun bir süredir sosyal hayatta enflasyonun nasıl algılandığına dair çeşitli gözlem ve araştırmalar yapıyorum. Aldığım cevaplar çoğu kişinin enflasyon tabirini bildiği ama mahiyetini tam olarak bilmediği yönünde oldu. Gözlemlediğim bazı algılara değinecek olursak;
* Bugün 1₺ olan ürünün ertesi gün zamlanması
* Ne yapılırsa yapılsın kontrol edilemeyen bir kavram
* Giderlerimizdeki artışların gelirlerimizdeki artıştan daha fazla olma durumu
* Paramızın her gün daha da erimeye devam etmesi olgusu
* Merkez bankalarının karşılıksız para basması sonucu ortaya çıkan kavram
* Ülkedeki altın ve dövizin yurt dışına çıkması sonucu oluşan oran
Bu cevaplar neticesinde elde edilen sonuç; çoğu dönem yüksek enflasyonla iç içe yaşadığımız bir ülke olmamıza rağmen acıdır ki toplumumuzun bu olgunun nasıl ortaya çıktığı ya da ne olduğuna yönelik bir araştırması/merakı olmadığı yönündedir. Oysaki enflasyonun nedenlerinin ve sonuçlarının bilinmesi yapılacak yatırımlarda tasarruflarda ve harcama eğilimlerinde daha mantıklı ve iktisadi bir tutum sergilenmesini sağlayacaktır.
Peki nedir bu enflasyon? Basit bir tabir ile enflasyon belirli bir dönem içerisindeki fiyatların ne oranda arttığının göstergesidir. Bu gösterge idari kesimlerin yatırım kararları almalarında ya da ekonomi politikalarını yönlendirmelerinde önemli rol oynamaktadır. Ekonomi yönetim organları bu olgu ile mücadele için belirli kavramlar kullanmaktadırlar. Bu kavramlar içerisinde en bilinen kavram ‘faiz uygulamasıdır’. Yüksek enflasyonun olduğu dönemlerde ya da enflasyonun kontrol altında tutulabilmesi amacıyla kullanılmaktadır. Bu iki kavram arasındaki ilişki ise insanların harcama eğilimlerini faiz oranlarını artırarak tasarruf yapmalarını daha cazip kılabilmektir. Dini ya da kişisel etkenlerin göz önüne alınmadığı bir senaryoda bu strateji birey için ilk etapta oldukça mantıklıdır. Çünkü varlıkları belirli bir oranda katlanacaktır böylece teorik olarak enflasyondan belirli bir derece de korunmuş olacaktır. Ama unutulmamalıdır ki bu durum süreklilik arz ettiğinde artık birey için optimum faydası azalmaya başlayacaktır. Bunun sebebi ise faiz getirisi olan varlıklardaki artışın zamanla talep edilen mal ve hizmetlerin fiyatlarındaki artıştan daha az bir artış eğilimi içerisinde olması durumudur. Tüketiciler için cazip gelen bu olgu, üreticiler için de cazip olacaktır ki ürün üretimi için yapılacak yatırımların belirli bir kısmı bu olguya yönelecek ve dolayısıyla piyasada çok talep edilen bir ürünün az olması nihai ürün fiyatlarını artıracaktır. Bir diğer durum da para sağlayıcısı rolünü üstlenen bankaların faiz yatırımcılarına oranlar yükseldiğinden dolayı ödedikleri meblağ artacağı için para talep edicilerini fonlarken bu oranları onlara yansıtması olacaktır. Bunun neticesinde ise üreticilerin maliyetleri artacak ve doğal olarak onlar da bu maliyetleri nihai ürün fiyatlarına yansıtacaklardır. Önemli olan husus faiz yatırımı yapacak bireylerin uzun dönemli bir yatırım hedeflemektense daha az süreli ve yatırımlarını çeşitlendirerek yapmış olmaları gerekmesidir. Esenle kalın.
Günümüz dünyasında artık insan ihtiyaçları teknoloji ve inovasyon sayesinde oldukça hızlı ve pratik bir şekilde giderilmekte bütün sektörler teknolojinin insanoğluna kattığı bu devinimi kabul etmiş ve daha da ileriye taşıyabilmenin bayrak yarışına girmiş durumdadır. Bu durum finansal piyasalara da yansımış durumda ama nasıl? İlk etapta teknoloji ve finans arasındaki bağlantı mühendislik, uzay bilimleri ya da tıp kadar bağlantılı gelmese de tarihte çığır açmış çoğu olgu inovasyonun finansal bakımdan yarattığı faydalar doğrultusunda kabul görmüştür. Günümüzde de bunun en net yansıması kripto paralar olarak değerlendirilebilir. Bu varlıkları satın almak isteyen çoğu tecrübesiz ve araştırma zahmetinde bulunmayanların kafasındaki düşünce “2010’da 0.06$ mış vay be o zaman 10$ lık alsak şimdi köşeliktik neyse şimdi alalım 5 sene sonra uçar bu aman treni kaçırmayalım” şeklindedir sonra da hanımların bilezikler hop global borsalara. Kripto paralar gerçekten zekice düşünülmüş ve tasarlanmış enstrümanlardır ama doğru yatırımın temeli “yatırım yapılacak enstrümanı iyi analiz etmekten” geçer. Bir koyayım bir milyon alayım gibi bir mantıkla, bu tür yatırımcılar çok nadiren kazanç sağlayabilir. Fakat bu tür bir kazanç ihtimali piyango için de geçerlidir. Bu varlıklara yatırım yaparken bilinmesi gereken en temel olgu ben bir spekülasyona mı yatırım yapıyorum yoksa bu enstrümanın arkasındaki teknolojiye mi? Eğer cevabınız ikincisi ise; “ödeme yöntemleri olarak aracının, kesintinin ya da aidatın olmadığı, büyük meblağların transferinde birkaç gün süren işlemlerin birkaç saatte yapılabildiği ya da bütün işlemlerin blockchain ağlarında kayıt altına alındığı al gülüm ver gülüm durumunun” farkına varmışsınız demektir. Doğru bir yatırım anlayışına sahipseniz 22.000’in üzerindeki kripto varlıktan alınabilir olanları seçip kriptoladığınız geleceğinizin şifresi elinizde olmuş olur aksi takdirde geleceğinizi sadece kriptolamış olursunuz. Unutmayın ki kripto şifrenizi unutmuşsanız hack cihazları ile çözülmesi tahmini olarak 372 sene sürmektedir şimdiden kolay gelsin. Haftaya köşemizde görüşmek üzere.