DOLAR 35,2124 -0.01%
EURO 36,8187 0.11%
ALTIN 2.970,140,07
BITCOIN 3318521-2.48669%
Isparta

KAPALI

SABAHA KALAN SÜRE

Hasan Güllüpunar

Hasan Güllüpunar

09 Nisan 2024 Salı

Merhaba

Merhaba
0

BEĞENDİM

ABONE OL

FolkHaber portalındaki bu ilk köşe yazıma geçmeden önce köşemle ilgili birkaç kelime etmek istiyorum. Öncelikle yeni açılmış olan bu haber portalının toplumun gerçek gündemleriyle ilgili bir farkındalık oluşturmasını temenni ediyorum. Bu portalda beni, kendi çalışma alanım olan siyaset bilimi ve siyasal iletişim temelinde demokrasi bağlamlı yazılarımla bulacaksınız. Yazdığım yazılarımla toplumumuzun demokrasi bilincinin gelişmesi konusunda bir farkındalık oluşmasına katkı sağlamak istiyorum. Özellikle bireysel düzeyde demokratik değerlerin kazanımı her bakımdan demokratik bir ülkenin ve geleceğinin inşa edilmesi açısından önemli olduğunu düşünüyorum.

Sokakta karşılaştığımız insanlarla kurduğumuz ilişkiden iş yerimize ve mahallede komşularımızla olan ilişkimize hatta aile üyelerimize gösterdiğimiz tavırlarımıza kadar günlük yaşamımızda demokratik değerleri benimseme gücümüzü ortaya koymaktayız.  Demokrasi, bireyin zihninde var olan ve sonrasında topluma, siyasal düzene, hukuk sistemine ve bir sonuç olarak toplumun refahına uzanan geniş bir alanı kapsamaktadır. Bu bakımdan bir akademisyen olarak bu topluma olan borcumun gereği insanımızın bütün temel hak ve hürriyetlerini olabildiğince yaşayabilmesinin anahtar kavramı demokrasiyi bu köşede teorik ve güncel meseleler üzerinden tartışmak istiyorum. Bu köşede en çok kaçınacağım durum; herhangi bir siyasi kanadın oyuncusuna dönüşmek olacak. Demokratik değerler ölçüsünde bireysel bazda yapacağım değerlendirme ve eleştirilerin yanında siyasal parti ya da sivil toplum kuruluşlarını destekleyen ya da tenkit eden görüşler ortaya koyabileceğim. Meselem demokratik değerler ölçüsünde ilkesel bir duruş ortaya koymak ve bu bağlamda okurlarımızda bir farkındalık oluşturmaktır.

FolkHaber portalındaki ilk yazıma teorik bir bakış ortaya koymaktan ziyade 2024 Yerel Seçimlerini yeni geride bırakmış olmamız nedeniyle sahaya dönük olarak siyasal kampanyalar ve seçmen tercihleri noktasında bir değerlendirme yaparak başlamak istiyorum.

……………………………………………………………………………..

Kim Kaybetti Kim Kazandı

İstatistiki olarak seçim sonuçlarına baktığımızda kimin kaybettiği ya da kimin kazandığı açık. Nesnel bir durum. Peki! Bu sonuca neden olan sebepler neler? Seçmen neye oy verdi? sorularına odaklanmak aslında liderler, partiler ve adaylardan ziyade neyin kazandırdığını neyin kaybettirdiğini anlamak açısından çok daha anlamlı olacak diye düşünüyorum.

Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim: iddiası olan kazandı.

Çocukluğumdan beri siyasete ilgi duyan bir kişiliğim. Siyasete olan ilgi düzeyi yüksek bir ailenin çocukları genellikle siyasete ilgi duyan kişilikler olarak yetişmektedir. Ben de 1980’li yılların popüler siyasi kişiliklerini ve 90’lı yıllarda değişen siyasi ortamla birlikte yeni siyasi oluşumları takip ederek, daha sonrasında akademik olarak yaptığım çalışmalarımla birlikte boş zamanlarımda geçmişe özlemin de getirmiş olduğu bir tutumla siyasi liderlerin konuşmalarını zaman zaman dinleyerek hafızamı hep taze tutmaya çalışırım. Tabi ki, akademik olarak yaptığım çalışmalar, konuyla ilgili olarak daha derin düşünebilmemi sağlamaktadır. Özellikle seçmen nasıl oy verir? Neye oy verir? Seçmenin oy verme davranışındaki temel boyutlar nelerdir? gibi sorular akademik olarak zihnimin bir kenarında hep bir tartışma konusudur. Burada konuyla ilgili akademik çalışmalara girerek uzatma niyetinde değilim. Ancak gerek geçmiş seçim deneyimlerimize ve gerekse akademik alana baktığımızda seçimi kazananların her zaman iddiaya sahip olanlar olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Bir siyasal parti ya da lider kazanma iddiasını canlı tutabildiği oranda vaatleri konusunda seçmenleri inandırabilmektedir. Çünkü bu, seçim atmosferinin ilgili siyasal parti ya da liderin lehine olmasını sağlamaktadır.

İddiası olan derken lider merkezli olarak siyasal parti bağlamında oluşan bir iddiadan bahsediyorum. Yerel seçimlerde bireysel olarak bir adayın kendi iddiasını ortaya koymasını söylemiyorum. Çünkü Türkiye’de seçmenler ağırlıklı olarak siyasal partileri tercih etmektedirler. Yani bağımsız olarak seçimi kazanmak pek mümkün değildir. Çünkü seçim atmosferi olarak ifade ettiğimiz ortam siyasal lider ve partilerin ekseninde gelişmektedir.

Son iki seçim olan 2023 Milletvekili ve Cumhurbaşkanı seçimi ve 2024 yerel seçim sonuçlarına baktığımızda iddiası olanların kazandığı çok açık. 2023 Cumhurbaşkanı seçimine giderken yeni kurulan partiler ve mevcut muhalif partilerin sokaktaki halk buluşmalarına baktığımızda muhalefet bloku büyük bir çıkış yakalamıştı. Hatta iktidar kanadı bile seçimi kaybedebileceklerini düşünmeye başlamıştı. Belki de iktidar tarafı ilk kez bu kadar ciddi bir şekilde iktidarı kaybedecekleri düşüncesine kapılmıştı. 2023 seçimlerine giderken oluşmuş olan seçim atmosferi bunun emarelerini taşıyordu. Bu atmosferin oluşmasını sağlayan en önemli faktör, iktidar ekibinin içinden çıkmış siyasiler tarafından kurulan yeni partiler ve yarattıkları beklenti ve 2019’da kurdukları ittifakla başarılı olmuş bir muhalefet grubunun varlığıydı.

Ancak seçim kampanya dönemi geldiğinde hepimizin bildiği olaylar ve devamında gelen isteksizlikler seçimin kaybedilmesini sağlayan en önemli nedenler oldu. Bu görüşü ortaya koyarken partilerin ya da liderlerin yaptıkları mitinglere ve mitinglerde gösterdikleri performansı göz önünde bulunduruyorum. Mitinglerin tek başına kampanyanın kazandırıcısı olduğunu söylemiyorum. Ancak seçim atmosferinin lehe çevrilmesi açısından çok önemli faaliyetler olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.

O sürece baktığımızda muhalefet cephesinde görünen tablo; CHP çatısı altında seçime giden ve iddiasını kaybetmiş yeni kurulan muhalif partiler, seçim sürecinde yaşananlar nedeniyle iddiasını kaybetmiş (kendi varlığını geleceğe güçlenerek taşımak için yeni kurulacak iktidarın dinamiğini yaratan bir ekip olmak amacıyla ortaya koydukları kazanacak aday stratejisinin gerçekleşmemiş olması) iyi parti ve yine kampanyasında isteksiz davranan bir Cumhurbaşkanı adayıydı. Çünkü İyi Parti Liderinin önerisiyle Cumhurbaşkanı yardımcısı olarak ilan edilen Ekrem İmamoğlu’nun ve Mansur Yavaş’ın kampanya sürecindeki görünürlüğü Cumhurbaşkanı adayının önüne geçmişti. Bu da iddiası olmayan bir aday profilinin oluşmasına neden oldu. Bunun karşısında ise seçim kampanya dönemine girerken yaşanan deprem felaketi ve büyük ekonomik sorunlar nedeniyle psikolojik olarak dezavantajlı olmasına rağmen mitingleriyle ve yoğun propaganda çalışmalarıyla iktidarda olmanın getirdiği avantajları da kullanarak kazanmaya daha istekli bir aday profili vardı.

Geçtiğimiz 31 Mart Yerel seçimlerine bakıldığında ise İktidar ve Ana Muhalefet Partisi arasında bir yarış gerçekleşti. Seçim kampanyasının ana taşıyıcı aktörü olarak Cumhurbaşkanı iktidar kanadının kazanma iddiasını temsil ederken; Ana Muhalefet Partisi, İstanbul Büyükşehir ve Ankara Büyükşehir özelinde etkisi yereli aşan iki potansiyel liderle seçimlere girdi.  Dolayısıyla lider merkezli oy verme eğilimi güçlü olan Türkiye seçmenlerinin önüne yeni bir alternatif çıkmış oldu. Ana Muhalefet Partisinin Anadolu’daki seçim kampanyalarına bakıldığında bu iki adayın CHP Genel Başkanından daha fazla öne çıktıkları söylenebilir. Bu iki adayın hazırlamış olduğu destek videoları Anadolu’nun çeşitli şehirlerindeki adayların kampanyalarında kullanıldı. Ayrıca Ana Muhalefet Partisi Liderinin çok sayıda şehirde yaptığı mitingler de CHP’nin Türkiye genelinde kazanma isteğini pekiştirdi. Bu bakımdan İktidar Partisi ve Ana Muhalefet Partisi seçimi kazanma iddiası olan iki parti olarak öne çıktı.

Bununla birlikte gerek İktidar Partisi ve gerekse Ana Muhalefet partisi adaylarının oylarını etkileyeceği düşünülen İyi Parti, Dem Parti, Zafer Partisi ve Yeniden Refah Partisi kampanya başlangıcında dikkatleri çeken partilerdi. Ancak kampanya dönemine bakıldığında adaylarıyla ve kampanya faaliyetleriyle (özellikle mitingler) kazanma iddiasını ortaya koyan parti Yeniden Refah Partisi oldu. Dem Parti geleneksel olarak yüksek oy aldığı iller dışında kendini gösteren bir kampanya yürütmedi. Dolayısıyla seçmeni ikna edecek bir iddia ortaya koyamadı.

Burada üzerinde durulması gereken en önemli partinin İyi Parti olduğu söylenebilir. İyi Parti seçimlere ittifaksız ve tek başına girme kararı almasıyla ortaya koyduğu iddianın seçim kampanyasında pek görüldüğü söylenemez. Çünkü İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in gittiği şehirlerde genellikle salon toplantılarıyla yetinmesi, miting yapmaması partisinin seçimi kazanma konusunda iddiasının olmadığını gösteren önemli bir etkendi.

Cumhur İttifakının en önemli bileşenlerinden olan MHP’nin kampanyası ve parti liderinin sahadaki yokluğu parti olarak kazanma isteksizliğinin önemli bir göstergesiydi. Ayrıca yerel seçim kampanya döneminde gerçekleşen parti kongresinde MHP Genel Başkanı tarafından bir anlamda başka bir partinin genel başkanına liderlik çağrısının yapılmış olması seçimlerle ilgili kazanma isteğinin olmadığı algısının önemli yaratıcılarındandı. 2023 Cumhurbaşkanı Seçiminde önemli aktörler olarak yer alan Deva Partisi, Gelecek Partisi, Saadet Partisi gibi partilerde ise gerek adaylarıyla ve gerekse liderleriyle neredeyse sahada hiç görülmemeleri seçimi kazanma isteğinin ve iddiaya sahip olmamanın önemli bir göstergeleriydi.  Dolayısıyla bu partiler kendi üye sayılarından bile daha az oy almış oldular.

Sonuç olarak seçimi kazanma iddiası olan CHP, AK Parti ve Yeniden Refah Partisi seçimin kazananları olarak yer alırken; İyi Parti, Dem Parti, MHP ve Saadet, DEVA, Gelecek gibi diğer partiler genel seçimlerde aldıkları oy oranlarından çok daha az oy alarak kaybedenler arasında yer aldılar.

Seçmen sahada gördüğüyle; dolayısıyla kazanma iddiasını ortaya koyan tarafından ikna edilebiliyor. Görüntüde çok düşük oy oranlarına sahip olsa bile bir partinin sahada olması oylarını artırma potansiyeli açısından önemli bir motivasyon sağlayabiliyor. Geçmişe baktığımızda bunun en önemli örneğinin Necmettin Erbakan’ın Refah Partisi olduğunu söyleyebilirim. 90’lar öncesinde yüzde 10 barajının altında oy oranına sahip olan bu partinin ve lideri Erbakan’ın boş meydanlarda yaptığı ısrarlı mitingleri hatırlıyorum. Bu mitingler Necmettin Erbakan’ın 90’lı yılların en popüler siyasetçisi olmasında önemli bir yerinin olduğunu söyleyebilirim. Dolayısıyla geçmiş ve bugünkü deneyimlerimiz seçim kampanyasında başarılı olmanın arkasında yatan en önemli faktörün lider merkezli bir parti konumlanmasıyla kazanma iddiasını ortaya koyabilmek olduğunu görmekteyiz.