Nedir bunlar, diyenlerin merakını anlıyorum ancak sizden birazcık sabırlı olmanızı istiyorum. Geçenlerde Filipinli bir genci sosyal medyada gördüm. İlgimi çekti. Adı Carlos Yulo.
Carlos Yulo, çocukken Filipinli jimnastikçilerin Malate’deki Rizal Memorial Spor Kompleksi’nde jimnastik antrenmanlarını izlemekten büyük keyif alıyormuş. Jimanstik antrenmanlarını izlerken bu sporu iyice içselleştirmiş ancak jimnastik kariyeri enteresan bir olayla başlamış:
Yulo yedi yaşındayken, Allah nasip edecek ya, dedesi Rodrigo Frisco, onu bir oyun alanından düşerken görüyor ve kinestetik becerileri gelişsin diye Filipinler Jimnastik Derneğine götürüp kaydettiriyor. Böylece Carlos Yulo’nun jimnastik hayatı başlıyor. Bizde olsa çocuk, düşebileceği bütün spor dallarından ve oluşumlardan uzak tutulur. Üstüne üstlük yere düştü diye bir ton da azar işitirdi. Dededeki inceliğe imrendim doğrusu. Şanlıurfalı, Kastamonulu ve Kayserili okurlarımın “kendi çocukluklarını” gözden geçirdiklerini hissediyor gibiyim 😉
Her neyse biz konudan uzaklaşmayalım. Carlos Yulo’ya geri dönelim.
Yulo, jimnastikte heyecan verici hareketlerle bedenini, estetik şıklık ve zarafetle dolu hareketlerle sanatsal yönden donatıyor. Semeresini alıyor tabii ki. Katıldığı bütün turnuvalarda başarı hikâyeleri yazıyor. Madalya üstüne madalya kazanıyor. Odasını altın madalya koleksiyonuna çeviriyor.
Gelgelelim Yulo, 2020 yılında Melbourne’de katıldığı bir turnuvada, Chloe Anjeleigh San Jose adında içerik üreticisi bir kızla tanışıyor. Uzun süreli ilişkileri de bu dönemde başlıyor. Kazandığı paraları yiyip içiyorlar. Yulo’nun annesi Angelica, devreye giriyor ve Türk işi gelin-kaynana dizisi başlıyor. Anne ile oğul arasında neler geçiyor, ne konuşuluyor bilinmiyor ama benim tahminim var:
“Oğlum paraları çarçur etme, güzel bir hayat kur. O kızdan hayır gelmez, hem o kız bizim ailemize göre değil…”
Hayırsız evlat Yulo, annesini finansal suistimalle suçluyor. Annesi ile yabancılaşmış bir ilişki içinde olduğunu dile getiriyor. Zemberek kuruluyor, olanlar oluyor.
Yulo fena hâlde aşık, bir dilammanın(ikilemin) içinde kariyer sürdürüyor. Eskiler derler ya,
“Yattığı ahır sekisi, çağırdığı İstanbul türküsü…” diye Carlos Yulo öyle bir hâlde. Gel zaman git zaman para suyunu çekiyor. El kızı bakar mı gözünün yaşına, bakmaz. Ayrılıyorlar.
Ana yüreği işte, oğlunu yeniden bağrına basıyor. Her iki taraf da aralarındaki gergin ilişkinin nedeninin San Jose olduğunu kabul ediyor.
Yulo, sporun altın ilkelerine sarılarak ileride öz denetleme dersi niteliğinde okutulacak toparlayıcı hamleler yapıyor. Dedesinin kendisini Filipinler Jimnastik Derneğine götürdüğü çocukluk yıllarına ve geleceğine ödemesi gereken bir borcu olduğunu hatırlıyor. Ne istediğini bilen ve yeniden sorumluluk alan Yulo, zihinsel enerjisini topluyor ve hedefine kilitleniyor:
2024 Paris Yaz Olimpiyatları.
Kendi geleceğine yönelik samimi hayallerini
çocukluk hayalleriyle;
Çocukken izleyip içselleştirdiği antrenmanları,
Disiplinli ve arzulu çalışmalarıyla;
Öz güven, hız ve tutku dolu azmini,
Onu özel kılan irade terbiyesiyle harmanlıyor ve odaklanıyor.
Sonuç:
Tribünlerde on binlerce, ekranlarda milyonlarca hatta milyarlarca seyirci karşısında ülkesine ve kendisine olimpiyatlardaki ilk altın madalyayı kazandırıyor. Ve yukarıda maddeler hâlinde saydığımız bir sürü ödülün sahibi oluyor.
Peki Carlos Yulo adındaki bu yağız delikanlı bize ne kazandırıyor?
Denge.
Evet evet, denge.
Ailemiz, işimiz, hayatımız, hobilerimiz, arkadaşlarımız, yaşantılar…
Hepsi bir denge üzerinde.
Dengeli olmanın ritmini yakaladığımızda hayatın her anında, her alanında madalya kürsüsünde olmamız kesinleşiyor.
Allah’ın rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
Bir sonraki yazıda görüşmek dileğiyle.
GÜNDEM
3 saat önceGÜNDEM
3 saat önceGÜNDEM
3 saat önceGÜNDEM
3 gün önceGÜNDEM
3 gün önceGÜNDEM
4 gün önceGÜNDEM
4 gün önce